Dik duruşun ismidir Tevfik Fikret!
Tevfik Fikret, memurlukta istediği verimlilikte çalışamadığı için hayal kırıklığı yaşayarak istifa eder. Kendisine ödenmemiş aylıkları getirildiğinde “işsizliğin ödülü” diyerek geri çevirir.
1895 yılında, Mekteb-i Sultaniye’de (Galatasaray Lisesi) Türkçe öğretmenliği yaparken, maaşlarının yüzde onunun kesilmesine tepki göstererek okuldan ayrılır.
1896 yılında, Robert Koleji’nde Türkçe öğretmenliği görevine başlar. 1909 yılında, kendisine Maarif nazırı olması önerilir. Öğrencilerini, ülkenin aydınlanmasına dönük yetiştirmeyi en büyük görev saydığından bakan olmayı reddeder. “Hak bellediğin yolda yalnız gideceksin” diyecek kadar ahlaklıdır. Aşkla sevdiği yurdunu, gençlere emanet eder. Ferda şiirinde, gençliğe şöyle seslenir: “Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır/Durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!” Tevfik Fikret, bakanlık önerisinin hemen ardından gelen Mekteb-i Sultaniye’de müdür olması çağrısını kabul eder. Okuldaki yenilikçi tutumlarına kimi çevreler tepki gösterir. 31 Mart ayaklanması çıktığında, aydınlanma karşıtları, Mekteb-i Sultaniye’yi yağmalamak üzere yola çıkarlar. Tevfik Fikret kendisini okulun kapısına zincirler ve tarihe geçecek şu sözleri söyler: “Mekteb-i Sultaniye’yi yıkmak için önce beni yıkmak lazımdır!”
Göz yaşartan bir sevginin ismidir Tevfik Fikret!
Maarif nazırıyla uyuşmazlığı, 1910 yılında, Mekteb-i Sultaniye’den ikinci kez istifa etmesine neden olur. Aralarında şehzadelerin de bulunduğu sayısı beş yüzden fazla öğrenci, Tevfik Fikret’in istifasından sonra derslere girmez ve Beyoğlu sokaklarına dağılırlar. Ortaöğretim düzeyinde ilk öğrenci protestosuna, Tevfik Fikret’e duyulan sevgi yol açmıştır.
Baskıcı yönetimden duyduğu rahatsızlık, arkadaşlarının ve babasının sürgüne gönderilmesi, kız kardeşini yitirişi… Yalnızlığına çekilme gereği duyar. Robert Koleji’nin yamacında, yıllardır düşlediği, iç ve dış tasarısını kendisinin hazırladığı üç katlı evi 1906’da tamamlanır. İsmini de “kuş yuvası” anlamına gelen “Aşiyan” koyar. Ruşen Eşref Ünaydın, “Fikret’in bir şiiri de kendi elleriyle yaptığı Aşiyan’dı” demiştir. Bu evde yaşamasına, ömrü yalnızca dokuz yıl yetecektir. Evinin bahçesine gömülmeyi vasiyet etse de Eyüp Mezarlığı’na gömülmesi uygun görülür.
1940’ta, eşi Nazmiye Hanım maddi sıkıntılara düşünce evi satmak ister. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in isteğiyle, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nce satın alınan ev, 19 Ağustos 1945’te “Edebiyat-ı Cedide Müzesi” ismiyle ziyarete açılır. 1961 yılında Eyüp’teki naaşı, müzenin bahçesine defnedilince, müzenin ismi “Aşiyan Müzesi” olarak değiştirilir. Aşiyan Müzesi’nin giriş katındaki salonda, ilk olarak Tevfik Fikret’in bal mumu heykeli dikkat çeker. Bal mumu heykelinin hemen yanında, halife Abdülmecit Efendinin “Sis Tablosu” vardır. Tevfik Fikret`in 1902 yılında yazdığı “Sis” şiirinden etkilenerek bu eseri yaratmıştır. Tabloya ilk bakıldığında, sisli bir hava ile sıradan bir sandaldan başka bir şey görülmez. Tablonun biraz gerisine gidildiğinde, Süleymaniye’nin kubbesi, minareleri, Galata Köprüsü fark edilir.
Salonun yanındaki yazlık odanın ismi, “Edebiyat-ı Cedide Odası” olarak geçmektedir. Halife Abdülmecit Efendi’nin eseri olan “Recaizade Mahmud Ekrem Portresi” de bu odada bulunmaktadır. Edebiyat-ı Cedide hareketinin önemli şairlerinden Abdülhak Hamit Tarhan’a, şair Nigâr Hanıma ve Recaizade Mahmut Ekrem’e ait eşyaları, fotoğrafları, arşivleri, kitapları da müzede görmek mümkündür. İkinci katta, kendisine ait odalar vardır. Hem yatak odasından hem de koridordan çalışma odasına girilebilmektedir. Çalışma odasında; kendisinin tasarladığı çalışma masası, koltuğu, kütüphanesi, dergileri, tabloları, çizim çalışmaları, özel eşyaları sergilenmiştir. Tabloları, şairliği kadar bir ressam olduğunu da göstermektedir. İsmini ‘’Güleriz Ağlanacak Halimize’’ koyduğu otoportresi, çalışma odasında yer alır. Evinden, öğretmenlik yaptığı Robert Koleji’ne geçebilmek için yaptırdığı köprüye, bu odadan kapı açtırmıştır.
Yatak odasında, eşyaları, yatağı, öldüğü anda alınan yüz maskı vardır. Çağdaş resim çalışması yapan ilk kadın olan Mihri Müşfik Hanım, ölümünden hemen sonra yüz maskını çıkarmıştır. Türkiye'de bilimsel olarak hazırlanan ilk mask çalışmasıdır. 2010 yılında müze onarılırken, Tevfik Fikret’in bal mumu heykelinin yapılmasında bu masktan yararlanılmıştır. Platon’un “Sokrates’in Savunması” eserini okuyup da etkilenmemek mümkün müdür? Doğrularından vazgeçmektense ölümü yeğleyen Sokrates’ten çok etkilenmiş bir Tevfik Fikret, ancak başı dik bir yaşam sürebilirdi. Bu etki, mutfak bölümündeki pencereye “Sokrat’ın Penceresi” ismini vermesinde görülmektedir. İki bin yılını aşkın zamandan beri anlaşılmadığını düşündüğüm Sokrates’i, bu pencereyle yaşatması benim açımdan en etkileyici tasarımdı. Sokrat’ın Penceresi’nden bakmak o kadar güzeldir ki pencereden görünen boğaz manzarası gibi.
Tevfik Fikret’in ölüm yıl dönümlerinde, evinde anılması geleneğini Rıza Tevfik başlatmıştır. 1918'de, Aşiyan’a gelen bir kalabalığın içinde Mustafa Kemal de vardır ve taziye defterine şunları yazmıştır: “Anma gününün kutsal ziyaretiyle bulunmakla övünen Fikret Dostları”
“Vatanım bütün yeryüzü, milletim insanlıktır” diyerek ölümsüzleşen Tevfik Fikret, yüz altı yıldır “Sokrat’ın Penceresi”nden bakarak, Bebek’te bulunan Aşiyan Müzesi’nde ziyaretçilerini beklemektedir.
Fotoğraf: Semra Şevki