söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyade gülüşürdük
Taksim meydanında buluştuk, gelecek dostlarımızı beklemeye başladık. İstiklâl Caddesi, tramvay denince aklıma hep kış manzaraları gelir. “Kestane kebap – yemesi sevap”çılarındumanlı arabalarının hemen yanında durmuşuz yine. Kokuyor mis gibi. Yaşanmış yılı uğurlarken kestane yemeden olur mu? Bir yandan atıştırıyor bir yandan da yakın dostlarımızı bekliyoruz, gece de bizi bekliyor. Yeni yetme gençler gibi her şeye gülüyoruz: Gökyüzünde uçan kuşa, onca hareket içinde sessizce duran taşa, yoldan geçen o tuhaf arabaya, elimizdeki kestane dolu kesekâğıdına.
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının
ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
İstanbul’un havasının özellikle bahar aylarında bir andadeğişmesi yaşayanlarının da hâletiruhiyesini benzer şekillere sokar. Bir anda âşık olabilir, bir anda üzülebilir, sevinebilir, doğabilir veyahut ölebilirsiniz. Bunun için bir şarkı, bir renk, bir koku yeterlidir. Sakın ha bundan şikâyet ettiğim düşünülmesin. Deniz kıyısında yaşayan insanlar bilir bu gel – gitleri. Gökyüzündeki aya bakar şu koca denizin çekilip köpürmesi. Bizim içimizdeki köpüren denizlerin de elbette bir kıyısı vardır. Bu kıyılara çarpan dalgalar, her şeye rağmen hâlâ umut doluysa gözlerimiz parlar. Bu yeni yılda da bizi eski adıyla Cité de Pera veya Hristaki Pasajı; yani Çiçek Pasajı paklar.
zamanlar değişti
ayrılık girdi araya
hicrana düştük bugün
Birbirimizle kucaklaşarak geçirdik her yılımızı. Bizler bu coğrafyaya hiç sitem etmedik. Çünkü biz ayrı kara parçalarında olsak bile kucaklaşmayı hep bildik, birbirimizi hep sevdik. Sevinçlerimiz, hüzünlerimiz bu yerküre üzerinde, gök kubbe altında yaşayan herkes gibiydi ve bu toprakların atalarımıza, büyüklerimize ve bize öğrettiği kadardı. Çünkü biz bu topraklarda tohumlandık, filizlendik, dallandık, tomurcuklandık, çiçek açtık ve yeni tohumlar verdik. Bizler bu toprağa basıp yürümeyi, koşmayı, konuşmayı öğrendik. Çocukken düştük, toprağa değen dizlerimiz yaralandı. Büyüyünce de yüreklerimizden yaralandığımız yerler, bu denize karışan gözyaşlarımızla kabuklandı.
ah nerde gençliğimiz
sahilde savruluşları başıboş dalgaların
yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
elde var hüzün
Her seferinde bu şehrin sığınaklarında teselli bulduk: Ana kucağı, sevgili sıcağı, dost meclisi. Anılara, olanlara, içimize kaçmak istedik bazen, yine Çiçek Pasajı’nda aldık soluğu. Buranın kapısı üzerinde beklerdi bizi o yuvarlak yüzlü, hafif çekik gözlü, küçük burunlu ve ağızlı kadın rölyefi. Dikkatli baktığında görebilirsin, dudaklarını hafifçe sıkmış olduğunu. Anlatacak bir hikâyesi var da “şimdilik” susmuş gibi. Burasının insanın yüreğini serinleten gizi nerededir biliyor musun? Soğuk kuzey ve doğu cepheleri dikkat çekici, sıcak batı ve güney cepheleri ise sağırdır. Yani sen içeride kendine bir yer ararken “Sakin ol, serin kal” diye öğüt vermeye başlar.İçinde anılarının dalgalandırdığı bir denizle susarsın. Az sonra başlar şarkılar.
o şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
sırılsıklam âşık incesaz
kadehlerin mehtaba kaldırılması
adeta düğün
Bir yılbaşında daha dostlarla Taksim İstiklâl’deyiz. Çiçek Pasajı’nda yeni yetme gençler gibi her şeye gülüyoruz. Az sonra geri saymaya başlayacak herkes. Biz de onlarla birlikte sayacağız. Bizimle aynı zaman diliminde olan, dilini bilmediğimiz herkes aynı anda sayacak. Son 3 rakam söylenirken nefesler tutulacak. El sallayacağız geçen yıla, o zamanda yaşanan kötü her şeye. Birbirimize sarılacağız, bir şarkı söyleyeceğiz hep bir ağızdan. Gözlerimiz umutlara, dudaklarımız iyi dileklere açılacak. Günümüzü bekleyeceğiz, bu sene gelir, bir bakarsınız deniz köpürüverir. Bizim unutamadığımız, çocuklarımızın göremediği o eski değerlerin hepsi gün yüzüne çıkar.
hayat zamanda iz bırakmaz
bir boşluğa düşersin bir boşluktan
birikip yeniden sıçramak için
elde var hüzün
Bir bakarsın toprağın altına gömülmesi için uğraşılan tohumlar çiçeklerle fışkırır oradan. Çiçek Pasajı’nın Neoklasik, Neobarok ve Art Nouveau mimari ve süslemeleri dile gelir de karanlıklardan korktuklarını söyler. Bu eski yapılar ve onların içinde binlerce anı biriktiren bizler ne hüzünler yaşadık da korkmadık. Ne karanlıklar gördük de gözlerimizi alıştırmadık. Işığı aradık, bulduk, getirdik. Kaç yaşındaysak o kadar geriye saymışlığımız vardır ama 365 günde sadece 1 kez, o da yeni yılı karşılarken. Şimdi de tuttuk, yıldıztozlu o boşluktan 2023’ü çekiyoruz kendimize. Biz de ona yaklaşıyoruz hızla. Bak, görüyor musun? Çiçek Pasajı’nda Madam Anahit çıktı, en güzel şarkılarını söylüyor. Haydi eşlik edelim ona.
Şiir: Attilâ İlhan, Elde Var Hüzün