İstanbul Oyuncak Müzesi "Zürafalı Bahçe" Semti'nde!

Şehrini Tanı

Sanatçıların, sanat ürünlerini gerçeklikten yola çıkarak yaratması gibi çocuklar da oyunlarını, oyuncaklarını gerçekliğe öykünerek yaratırlar.

Bir ağaç dalını, bacaklarının arasına alıp “dıgıdık dıgıdık” diye at süren, evcilik oynayarak büyüyen çocuklar düşlerini gerçek kılarlar. Bu yazı, 23 Nisan Çocuk Bayramı için tüm çocuklara, içindeki çocuğu yitirmiş büyüklere bir hediye olsun.

Çocuklar, doya doya yaşasınlar çocukluğunu. Büyükler, Doğan Cüceloğlu’nun “İçimizdeki Çocuk” kitabında ileri sürdüğü gibi içlerindeki çocuğu bastırmasınlar. Çocukları, unutulmaz mekânlara götürüp onlarla zaman geçirsinler. İstanbul Oyuncak Müzesi’nin varlığından bir rastlantı sonucu haberli oldum. Güneşin, bulutların arasına saklanarak saklambaç oynadığı bir gündü. Marmaray ile gidip Göztepe istasyonunda inerek, Erenköy yönüne doğru yürümeye başladım.

şehrini tanı“Zürafalı Bahçe” semtinde yürüdüğümü daha sonra öğrenecektim. Bir çocuk olsam, oyuncak müzesine gittiğim günü hiç unutmazdım. Müzenin önünde, ziyaretçilere gülümseyen zürafa heykellerini hangi çocuk unutabilir? Hele de bu zürafaların, müzenin önüne konulmasının nedenini öğrenirsek: Mehmet Münif Paşa (1824-1910), üç dönem Eğitim Bakanlığı yapmış bir Osmanlı aydınıdır. Erenköy'deki konağının bahçesine bir zürafa heykeli koydurmuştur. Bunu duyan İstanbullular, Erenköy'e akın ederler.

Bu semtin ismi, bundan sonra “Zürafalı Bahçe” olur. Mehmet Münif Paşa, Mecmua-i Fünun isimli ilk bilim dergisini çıkaran kişidir. Sunay Akın, tarihimizin bu aydınlık kişisine, müzenin önündeki zürafa heykellerini koydurarak sahip çıkmakta, Mehmet Münif Paşa’ya unutulmaz bir selam göndermektedir.

Kız çocuklarının okutulmasını savunan, “Yıldız Böceği ile Bir Yolcu” başlıklı yazısı gerekçelendirilerek saltanat iktidarının baskısıyla bilim dergisi kapatılan Mehmet Münif paşaya selam olsun! Çocukların müzelere götürülmesinin etkisini, 6 yaşındayken Arkeoloji Müzesi’ne götürülen Sunay Akın üzerinden görebiliriz. Dünyanın neresine giderse gitsin müzelere uğrayan Sunay Akın; 1991 yılında, Almanya’nın Nürnberg kentinde, ilk kez olarak bir oyuncak müzesini gezer.

Şehrini Tanı“Oyuncağın tarihinin düşlerin tarihi” olduğu sonucuna erişir. İstanbul’da bir oyuncak müzesi açma düşüncesi böyle doğar. Oyuncak tarihiyle ilgili olarak kendisini beş yıl boyunca yetiştirir. Berlin’deki bir antikacıdan, beyaz bir tahta at alır. İstanbul Oyuncak Müzesi’nin ilk eseri olan bu at, 1930 yılında Almanya’da üretilmiştir. Antika oyuncukları, kırmadan dökmeden, uçakla İstanbul’a taşımanın zorluklarını yaşar. Göztepe’de, ailesinden kalan dört katlı konağı müzeye dönüştürme düşünü, 23 Nisan 2005 tarihinde gerçekleştirir. Sahne tasarım sanatçısı Ayhan Doğan’ın, heykeltıraşların, ressamların düşünceleriyle; her odanın içinde, camekânların ardında tematik tasarımlar ortaya çıkarılmıştır.

Müzeye; 1700’lü yıllardan günümüze, oyuncak tarihi açısından değer taşıyan oyuncakların konulmasına özen gösterilmiştir. Müze’nin giriş katında, Fatoş Oyuncakları’nın, 1970 ve 1980 yılları arasında ürettiği oyuncak seçkisi yer almaktadır.

Şehrini TanıÇin’den ithal edilen oyuncaklar nedeniyle kapanan, üç yüz oyuncak fabrikası arasında Fatoş Oyuncakları da vardır. Müzede, Sunay Akın’ın etkileyici bir çocukluk anısına yer verilmiştir. “Neptune” isimli bir gemi ile beş yaşındaki Sunay Akın’ın fotoğrafı yan yana durmaktadır: Sunay Akın, Trabzonda, beş yaşındayken, sünnet öncesinde bir fotoğrafçıya götürülür.

Fotoğrafçı, fotoğrafını çekerken eline bir gemi verir. Küçük çocuk, fotoğraf çekildikten sonra elindeki geminin geri alınmasından hiç hoşlanmamıştır. Sunay Akın; “Neptune” gemisine, otuz yedi yıl sonra, Almanya’daki bir antikacıda kavuşur. Müzede, oyuncakların siyasi tarihe yön verişine de dikkat çekilmiştir. Sunay Akın, İkinci Dünya Paylaşım Savaşı’nı şöyle tanımlıyor: “Hitler’in, Polonya’dan önce çocukların oyunlarını işgal ederek başlattığı savaştır” 1933 yılında, Almanya’da iktidara gelen Adolf Hitler, ilk olarak kitapları yaktırmıştır. İkinci olarak da “Barbie” oyuncaklarını üretmekle tanınan şirkete, Nazi ideolojisini benimseten oyuncaklar üretmesi emrini vermiştir. Bu oyuncaklarla kirletilen çocuklar; 1 Eylül 1939 tarihinde, İkinci Dünya Paylaşım Savaşı’nın başlamasıyla, öldürmüş ve öldürülmüşlerdir.

Almanya’nın, İkinci Dünya Paylaşım Savaşı’na, Türkiye’yi katmak için yaptırdığı, askerlerin elinde Türk Bayrağı olan propaganda oyuncakları da müzede bulunmaktadır. Ağustos 1945’te, Hiroşima’ya atılan atom bombasının yıktığı bir ilkokulun eriyen pencere camı da müzenin çarpıcı eserlerindendir. Savaş gerçeğinden uzaklaşarak,savaşa karşı olan Charli Chaplin’i anımsayalım. 1917 yılında, Amerikan bir işletme, bir adet Şarlo oyuncağı yapar.

Şehrini TanıTarih içinde birkaç el değiştiren bebeğin son sahibi Sunay Akın olur ve Şarlo bebeği müzede yerini almıştır. 23 Nisan’a yaklaşmakta olduğumuz şu günlerde, eğer çocuğu olan bir anne babaysanız, çocuğunuzu İstanbul Oyuncak Müzesi’ne götürmeden büyütmeyin.

Günümüz çağında, dijital oyuncakların etkisini, tarihten ders çıkararak görebiliriz. Bir toplumun yazgısını, çocukların hangi oyuncaklarla oynadığı belirler. Çocuklar, oyuncaklarla, yalnızca güzel bir dünya düşü kurmalıdır. Bugünün çocukları yarının büyükleridirler. Büyükler ne kadar iyi örnek olurlarsa, çocuklar da o kadar doğru biçimlenirler.

-->