Fotoğraf: Haldun Durukan
Son yıllarda hepimizin sıkça duyduğu bir cümle olsa gerek.
-İstanbul çok kalabalık, çok trafik var, artık şehirde yaşamak istemiyorum. Emekli olunca hayalim bir kasabaya yerleşmek veya bir köye yerleşip toprakla uğraşıp biraz ekip biçmek.
Ne çok duyuyor ne çok şahit oluyoruz, hayatı daha dingin yaşama heveslerine, kaçış hikayelerine, gidip te bana göre değilmiş deyip geri dönmelere, uzaktan davulun sesi hoş geliyormuş deyişlerine...
İnsanın yerleşik olduğu yerden başka bir yere göç etmek hevesi insanlık var olduğu sürece devam edecektir kuşkusuz. Yaşam ihtiyaçlarımız yaş almayla beraber değiştikçe, bulunduğumuz ortamların ekonomik koşulları zorlayıp gelecek kaygısı artmaya başladıkça, büyük şehirlerin kalabalıklığı içinde yalnızlaştıkça, alternatif hayat tecrübeleri cazip gelmeye başlayınca ya da belki de doğup büyüdüğümüz yerlere özlem arttıkça; şehirden kaçıp gitme düşüncesi kafaları meşgul etmeye başlar.
Dünya nüfusu her geçen gün artarken metropol şehirler de genişliyor. 2020 yılının dünyanın en kalabalık şehri; 37 milyon 393 bin kişilik nüfusu ile Japonya’nın başkenti Tokyo olurken; İstanbul 15 milyon 462 bin kişilik nüfusuyla, dünya nüfusunun en kalabalık 14. şehri olarak sıralamada yerini alıyor.
Meter (anne, ana) ve polis (şehir, kent) kelimelerinin birleşiminden oluşan meterpolis kelimesi, günümüzde Yunanca’dan Türkçe’ye Metropol olarak evrilmiş ve anakent anlamında kullanılmaktadır. İstanbul geçmişte Roma, Bizans, Osmanlı medeniyetlerinin başkenti olmasından dolayı metropol şehirken; günümüzde ise sosyo-kültürel zenginliği, ekonomik imkanların çeşitliliği, tarihsel geçmişi, coğrafik yapısı, farklı medeniyetlere ev sahipliği yapması ve en önemlisi 16 milyona yaklaşan nüfus yoğunluğuyla Türkiye Cumhuriyeti’nin açık ara önde megakentidir.
İstanbul, metropol yaşam tarzı ile bilinse de yakın periferinde işte o, hayatı sorgulayıp uzun vadeli kaçış planları yaptığımız zamanlarda, bizlere ister günübirlik ister konaklamalı istersek de yerleşik düzene geçerek şehirden kopmadan nefes alma imkânı sağlayacak keyifli yaşam alanlarını, köyleri ile sunmaktadır. Şehir merkezine en fazla 60-70 km mesafe içinde ulaşabileceğimiz köyler hala birçok yerde özlediğimiz doğal yaşam ortamlarını yaşatmaktadır. Özellikle Sarıyer, Şile, Beykoz, Silivri, Pendik ilçeleri hem kent yaşamının konforunu, hem sahil şeridinde olmalarından dolayı denizden yararlanma imkanını, hem de huzurlu köy hayatıyla birçok alternatif yaşam için yararlanabileceğimiz keyifli yaşam alanları fırsatını sunmaktadır. Birkaçında keyifli seyre çıkıp, size en cazip gelen köye en yakın zamanda gitmeye ne dersiniz?
1-GÖKMASLI KÖYÜ:
Geçmişi 600 yıl öncesine dayanan bu köy; Şile’ye bağlı, asırlık evleri, yemyeşil vadileri ile gelenleri kendine hayran bırakmaktadır. 110 haneli bir köy olan Gökmaslı Köyü, “Manav” diye adlandırılan yaklaşık 1250 nüfuslu yerli halktan oluşmaktadır. Şile’ye 36 km, Ağva’ya ise 8 km uzaklıktadır. Doğanın içinde huzurlu, şehrin yoğun temposunu geride bıraktığınız güzel bir Pazar etkinliği için alternatif olacaktır. Kim bilir belki Kocadere kıyısında bir hamakta tatlı tatlı sallanırsınız ya da köy içinde dolaşırken, gelin alma alayına denk gelip halaya karışırsınız.
Fotoğraf: Lale Engin
2-REŞADİYE KÖYÜ:
Çekmeköy ilçesine bağlı olan Reşadiye Köyünün kuruluşu 1893 sonrasıdır. Batum muhacirleri tarafından kurulmuş ve Sultan Reşat döneminde köy statü kazanma çalışmalarına girmiş, 1911 yılında tüzel kişilik kazanarak “Reşadiye” adını almıştır. Köyün resmiyet kazanmasından sonra köy halkının ilk istediği ise “okul” olmuştur. Reşadiye Köyü, İstanbul Kadiköy merkezden yaklaşık 26 km uzaklıktadır. Yakın tarihte burası İstanbul’a çok yakın olmasından dolayı genellikle villa tarzı evlerin kiralanması yönünde tercih edilmektedir. İster doğal köy ürünlerini satın alarak isterseniz de bahçenizde yetiştirebileceğiniz meyve ve sebzelerle kendi tarım alanınızı oluşturarak şehirdeki çalışma hayatından ve şehrin sunduğu imkanlara yakın olarak uzun vadeli oturma planı yapabileceğiniz harika bir yerdir. Yazın günübirlik gezi planlarsanız da; Kiraz festivaline denk gelirseniz kütür kütür kirazların tadını çıkartmak günün bonusu olacaktır.
3-AKBABA KÖYÜ:
İsmini bir rivayete göre, İstanbul’un fethinde büyük fedakarlık gösteren Türkistan asıllı Ak Baba Mehmet Efendi’den alan köy, meyvesi ve suyuyla meşhurdur. 1500’lü yıllarda kurulmuş olup Beykoz İlçesine bağlıdır. Evliya Çelebi’nin notlarında, köyde kiraz ve kestane mevsimlerinde İstanbul’da “safa ehli” insanların burada çadırlar kurduğu ve 2-3 ay süren “kestane ve kiraz faslı” adı verilen sohbetlerin yapıldığı yer alır. Bir zamanlar yoğurthaneleri ile ünlü olan köy şimdilerde kestane ve ceviz üretimiyle öne çıkmaktadır. Çiçek yetiştiriciliğinde de lale, gül, fulya ile öne çıkan köy hem civarında yer alan Poyrazköy ile yazın gitmişken denize girme imkanı verecek, hem de çayınızı, kahvenizi bir köy kahvesinde içmek isterseniz mis kokulu fulyalar eşliğinde ferahlamanızı sağlayacaktır. Ayrıca köyde kestane çubukları, kazma ve kürek sapı ile baston, küfe ve sandık çemberi üretimiyle farklı bir gelir kaynağı da elde edilmektedir.
Fotoğraf: Semra Şevki
4-GARİPÇE KÖYÜ:
İstanbul’a çok yakın, minik bir balıkçı köyüdür. Rumelikavağı ile Rumelifeneri arasındadır. Sarıyer’den yukarı doğru rampayı çıkmaya başladığınızda sağa doğru yol kıvrılır. Solda Koç Üniversitesi’nden sonra ağaçların arasında kıvrıla kıvrıla giden yol sizi Garipçe Köyü’ne götürecektir. Yol üzerinde bulunan 15 Temmuz Şehitler Anıt , aşağıda yer alan Büyük Liman görülecek yerlerdir. Köy İstanbul’a çok yakın olması dolayısıyla haftasonları şirin bir sahil köyünde denize girmek ve balık yemek veya hemen köyün girişinde bulunan köy evinde kahvaltı yapmak için kolay ulaşabileceğiniz harika bir fırsat sunmaktadır.
Fotoğraf: Mine Tükle
5-CUMHURİYET KÖYÜ:
İstanbul’un en meşhur köylerinden biridir. Beykoz’a bağlı olan köy ulaşım açısından da kolay ulaşabilinen bir yerdedir. 1928 yılında Bulgaristan’dan gelen bazı aileler tarafından Yahudi asıllı Harry Akkerman’dan satın alınan köye daha sonra Rusçuk’tan gelen Bulgaristan Türkleri de katılır. 1937 yılında köye ziyarete gelen Atatürk, köyün hem ismini hem kaderini değiştirir. “Cumhuriyet” ismini uygun gördüğü köyün sakinlerinin Atatürk’e hediye ettikleri 5 dönümlük arazi, dikilen çam fidanlarıyla zamanla 500 dönüme yayılan alandaki ağaçların oluşturduğu Meşe Korusu’na dönüşür. Sonrasında “Atatürk Korusu” adı verilerek ismi değiştirilir.
Beykoz’un örnek köylerinden biridir. Özellikle yazın civarında barındırdığı restoran çeşitliliği, piknik alanları, at çiftlikleri, yürüyüş parkurları ile tabiatın içinde kendinizi iyi hissedebileceğiniz keyifli bir yerdir. Cumhuriyet Köyü doğal dokusu nedeniyle de sinema, dizi, reklam sektörünün plato olarak tercih ettiği mekanlardan biri olma ayrıcalığını taşımaktadır.
6-PİRİNÇCİ KÖYÜ:
İstanbul’un Avrupa Yakası Eyüp ilçesine bağlı bir doğal yaşam alanıdır. Eyüp Sultan’a sadece 15 km uzaklıkta olan bu köy sanki sizi Anadolu'nun bir köyündeymişsiniz gibi hissettirir. Burası Bizans Dönemi’nden gelen bir Hıristiyan köyüdür. Tanzimat Dönemi’nde Balkanlar’dan gelen Müslümanlar bu köye yerleşir. Doğal tarımı, mandacılığı, süt ürünleri ve arıcılığıyla ünlenmiş bir köydür. Aslında adı İstanbul’a en yakın köy olmasından dolayı “Birinci Köy" adıyla anılırken zamanla ismi Pirinçci Köyü’ne dönüşmüştür. Mandadan üretilen süt ürünlerini birinci elden almak isterseniz kesinlikle ilk tercih edeceğiniz yer burası olmalıdır. Yaklaşık 2500 yıl önce yapılmış “Su Kemerleri” köyün tepelerinden Topkapı Sarayı’na kadar uzanır. 12 km uzunluğunda olan bu kemer, zamanında Topkapı Sarayı’nın sarnıçlarına kaynak oluşturarak tarihe de tanıklık etmiş bir köy olma özelliğindedir.
Yazımı tamamladığım bu satırlarımda burnuma gelen tezek kokusu, tenimde hissettiğim doğanın dokunuşu, yüzyıllardır koşuyormuşum hissini veren ovaların genişliği, uzaktan gelen horozların, mandaların, koyunların sesi, çeşmeden akan suyun ürpertisi, dallardan yerlere değmek üzere olan meyvelerin coşkusuyla sanki yüzyıllık bir uykudan uyanmış gibiyim.
Bir nebze de olsa şehrin koşturmacası içinde vakit ayırıp bu yazıyı okuduğunuzda benimle aynı hisleri paylaştıysanız ve rahatlamış beden–zihin bütünlüğünde günlük meditasyon dozunuzu aldıysanız, şimdi sıra en kısa zamanda gidilecek köye doğru yol planı yapmaktır.
Metin: Gamze Tuncay