Santral İstanbul'un Enerjisi

Haliç’in bittiği noktadaki eski Silahtarağa Elektrik Santrali, İstanbul’u aydınlatmayı 1983’te bırakmış ama, çeyrek yüzyıl sonra, Kağıthane ve Alibeyköy dereleri ağzından bambaşka bir ışıkla parlamayı sürdürüyor.

İstanbul’da beğendiğiniz yerler sıralamasına hala almadıysanız ilk fırsatta ziyaret etmelisiniz. Bilgi Üniversitesi’ne tahsis edilen ve korunarak dönüştürülen santral, günümüzün harika bir geri kazanım örneğidir. 120 dönüme yakın bir yeşil alan içinde kurulu ortamında birçok eğitim, kültür ve sanat etkinliğine ev sahipliği yapar. Kampüsü, enerji müzesi, öğrenci işleri ve koleksiyon sergileri, kütüphanesi, yelken ve kürek kulübü, lokanta ve kafeleri ile özel  bir uğrak yeridir. Ulaşımı kolaydır. Haliç hattının her iki yakasında bulunan diğer özgün mekanlar gibi ziyaret edilmeyi bekler ve burada zamanın nasıl geçtiğini anlamazsınız.

Santralİst Müze binasına doğru arkadaşımla ilerlerken kaç yıldır gelemediğimizi konuşuyoruz. Kampüsün tam ortasında çarpıcı bir karşılama sunan İlhan Koman heykelinin gemi/vikingbaşlığı/nautilus soyutlamalı, geometrik çelik şeritlerinden gözlerimi ayırmadan çevresinde yürüyorum. Santral İstanbul ziyaretçilerine önce sanatla selam veriyor. Bu mükemmel esere gönderme yaparcasına yakınına ve ağaçlık yeşil alanlara serpiştirilmiş Mimarlık Fakültesi öğrencileri işleri de dikkat çekmeyecek gibi değil.

Tüm kompleks çok yönlü etkinlikleri barındıracak biçimde tasarlandığı için burada rahatça bir gününüzü geçirirsiniz. Santralin ana binası enerji müzesi olarak hizmet veriyor. Kazan dairelerinin izlerine yapılan bina geçmişten kalanları özenli bir üslup ve çağdaş bir yorumla sunuyor. 1913’te ve 1921’de inşa edilen ilk makine daireleri, Enerji Müzesine dönüştürülmüş; önce paslanmalar durdurulmuş,  türbin-jeneratör grupları temizlenmiş. Endüstri çağını simgeleyen tüm bu devasa demir döküm türbinler, mekanı ayakta tutan konstrüksiyon, çatı örtüsü, merdiven korkulukları, metal yer zemini bizi hemen o günlere götürüyor. Şimdi bunlardan biri bir zaman makinesi olsa da içine girip ışınlansak diye aramızda konuşuyoruz. Arkadaşım dinozorlar çağına gitmek istediğini söylüyor. Bense; “Amanın n’apıcaksın orda, ya kalıp geri gelemezsen?” diye hayalinden bile ürktüğümü belli ediyorum. Elektrik üretiminin ve İstanbul’un farklı semtlerine dağıtımının denetlendiği Kontrol Odası da çok iyi korunmuş. Çember biçiminde dizilmiş masalar arasında dururken buradaki mühendis ve teknik ekibin kumandalar başında dikkatle çalıştığını düşünüp, türbinlerden yükselen uğultulu sesin adeta yankısını duyuyorum.

SantralİstÜst katta zaman zaman yenilenen koleksiyon sergileri arasında ünlü birçok sanatçımızın eserleri görülebiliyor. Biz bugün Abidin Dino’nun usta çizimlerinden oluşan “Eller” sergisini izliyor, birkaç çizgiyle anlatıverdiği duyguları hissediyoruz. Enerji Müzesi’nin giriş katında ise; “ziyaretçilerin kendi elektrik enerjisini üretebileceği, pil olabileceği, manyetik heykeller yapabileceği, inatçı bir bavulla uğraşacağı, binlerce volta çekinmeden dokunabileceği ve daha birçok deneyi gerçekleştirebileceği, tam 22 etkileşimli ünitenin yer aldığı, eğlence ile bilimin buluştuğu Enerji Oyun Alanı” * kurulmuş. Santral İstanbul’un kuruluşundan bu yana bünyesinde gerçekleştirdiği çeşitli ulusal ve uluslararası panellerin, konuşmaların, atölye çalışması ve seminerlerin çoğunun yapıldığı Enerji Müzesi giriş katında bulunan Sinema/Seminer Salonu ve kütüphanesine de bir göz atıp tekrar dışarı çıkıyoruz. Karşısındaki kafelerden birinde çay/kahve arası vermek ve üniversite öğrencilerinin hareketli, geleceği hissettiren, dinamik enerjisine dalmak hoşumuza gidiyor.

SantralİstBu satırları yazarken birkaç yıl önce büyüklerle yaptığım bir sohbeti hatırlıyorum. Eski İstanbullular elektrik santralini tabii ki biliyorlar. Haluk Amca’nın anılarından santrale kömür taşıyan vapurların işletmeciliğini yapan kuzeni Şevket Bey çıkıp geliyor; zamanında Haliç’in bitiş noktasındaki iskeleye küçük tonaj vapurlar yanaşabilirmiş. Santrali besleyen kömür azaldığı zaman yönetimden gelen telaşlı telefonlara vapurların bulunduğu konumları, kaç saat içinde oraya varacağını bildirir, bir çizelge cetveli ve bir telefonla koskoca kömür sevkiyatı meselesini hallediverirmiş!

SantralİstArkadaşının da Silahtarağa Santrali ile ilgili bir anısı var: Santral türbinlerinin satın alındığı İsviçre’den montaj için bir mühendis getirtilmiş, üç ay boyunca santral ve kaldığı otel arasında gidip geldikten sonra nihayet montaj bitip, türbinler çalışır hale gelince bir oh çekmiş ve “geri dönmeden önce bari İstanbul’u biraz gezeyim” demiş. Bir boğaz vapuruna binmiş, iki yakaya uğrayan vapurdan bol bol fotoğraf çekmiş. Sen misin çeken? Boğaz seferinin sonuna doğru askeri bölgelerin önünden geçerken ne olduğunu bile anlayamadan tutuklanıp içeri atılmış. Santral yetkilileri kendisinden haber alamayınca arayıp tarayıp bulmuşlar ve kurtarmışlar. Ama adamcağız üç aylık emeğinin sonunda üç gün bile sefa süremeden ayrılıp gitmiş...

Santral İstanbul konuklarına kısacık bir günde; şimdiki deneyimler, gelecek gençliğin kıpır kıpır enerjisi, geçmişin anılarıyla dolu koskoca bir zaman dilimi sunuyor... Gitmeseniz olmaz!

*www.santralistanbul.org

Fotoğraf: Serap Başol

-->