Sanatın özünde “güzellik yaratma” vardır. İngiliz yazar John Ruskin “El, kafa ve yürek birlikte çalışırsa sanat güzeldir” der.
Bu saptamanın doğruluğunu, bir sanat ve kültür kenti olan İstanbul’a bakınca görmek mümkündür. Süleymaniye Camii, Kapalı Çarşı, Kız Kulesi, müzelerdeki sayısız eserler…; el, kafa, yürek birliğinin görsel sanatlar açısından tarihi sonuçlarıdırlar.
Yaşamımızda büyük yeri olan müzik açısından da aynı estetik yasalar geçerlidir. Müzik tarihimizde, “Üsküdar Musiki Cemiyeti” için “bir sanat anıtı” demek yanlış olmayacaktır. Yüz yılı aşkın bir zamandır, dimdik ayakta kalabilmeyi başarmış bir kuruluşumuzdur.
2.Abdülhamit saltanatının, 1908 Devrimi’yle çökmesinden sonra, birçok musiki cemiyeti kişisel çabalarla kurulmuştur. Üsküdar’da, musiki cemiyeti kurucuları arasında, kanuni ya da telgrafçı olarak anılan Ata beyin ismi geçer. Dönemin zorluklarını, Ata beyin oğlu Nurettin Öztan’ın şu sözlerinde görmek mümkündür: "Merhum babamın bu cemiyet sinesinde sürmediği sefa ve çekmediği cefa kalmamıştır. Hayatının başlangıcı çok tatlı, son günleri ise oldukça açı geçmiştir”
Doğru kişiler, doğru işleyen kurumları yaratır ve yaşatırlar. Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin ayakta kalmasının en temel nedenlerinden biri, nitelikli bir müzik ortaya konulması kaygısı olmuştur. El, kafa, yürek birlikteliğini özümsemiş hocaların, sanat işinden ticareti uzak tutmaları ve öğrencilerinden ders ücreti almamaları kurumun bir başka güçlü yönüdür. Etnik, dinsel, dilsel, siyasal, sınıfsal farklılıklar eğitim kurumunun içine sokulmamış ve yalnızca müziğe yoğunlaşılmıştır.
Üsküdar Musiki Cemiyeti tarihine bakıldığında, uzun süreli olarak bir “yer sorunu yaşandığı” görülür. İlk müzik çalışmalarına, 1918 yılında “Anadolu Mûsiki Cemiyeti” ismiyle Üsküdar Horhor Mahallesi’nde, ahşap bir konakta başlanılmıştır. Bundan sonrasında farklı isimler alan cemiyet, ilk konserini 17 Haziran 1919 tarihinde, İhsaniye Sineması’nda gerçekleştirir. Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, cemiyetin ismi “Üsküdar Musiki Cemiyeti” olarak değiştirilir.
1967 yılında, belediye meclisi bir karar alır ve bugünkü binanın temelleri atılır. 1968 yılında, binanın inşaatı daha bitmeden içine taşınılır. 1976 yılında, Bakanlar Kurulu’ndan “kamu yararına olan bir dernektir” kararı çıkar. 19 Ekim 1987 tarihinde, cemiyet genel kurulunun almış olduğu kararla "Üsküdar Musiki Cemiyeti" ismi, ana tüzüğe bağlı kalınmak koşuluyla "Emin Ongan Üsküdar Musiki Cemiyeti" olarak değiştirilir.
“Hocaların hocası” olarak anılan Emin Ongan, cemiyete 1927 yılında katılmış ve ömrünün sonuna kadar cemiyetin gelişimine kendini adamıştır. 20.yy Türk Müziği bestecileri arasında çok önemli bir yeri olan Emin Ongan, öğrencilerinin hocalığını görmek mutluluğuna erişmiştir.
Cemiyet, 1940’lı yıllardan sonra İstanbul Radyosu konserleriyle ilk olarak ismini duyurmaya başlamıştır. 1976’da, İstanbul Devlet Türk Musikisi Konservatuvarı’nın kuruluşu sırasında, konservatuvar başkanı Ercüment Berker, çalışmalarda Üsküdar Musiki Cemiyeti’nin örnek alındığını belirtmiştir. Aynı yıl içerisinde yapılan bir araştırma sonunda, Türkiye radyolarındaki ses ve saz sanatçılarının, öğretim görevlilerinin İstanbul’da yüzde yetmiş beşinin, Ankara’da yüzde ellisinin, İzmir’de yüzde otuz beşinin Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde yetiştiği ortaya çıkmıştır.
Emin Ongan Üsküdar Musiki Cemiyeti’nde yetişen sanatçılar arasında pek çok bildiğimiz isimler var: Ahmet Özhan (ses sanatçısı ve koro şefi), Amir Ateş (besteci ve koro şefi), Arif Sami Toker (ses sanatçısı, besteci, koro şefi), Avni Anıl (besteci), İnci Çayırlı ve Müzeyyen Senar (ses sanatçıları), Selahattin Pınar (tanburi, besteci), Şekip Ayhan Özışık (udi, bestekar) ve daha niceleri…
Çok hızlı yaşar olduk. Hep bir koşturmaca içine itilirken, tadına varamadığımız saatler, günler, haftalar, aylar yitip gidiyor ömrümüzden. Gelin azıcık duralım, bir şarkıyla ara verelim bu bitip tükenmez koşuşturmacaya. Kendimizi musikinin nağmelerine bırakalım. Müzeyyen Senar’dan “Benzemez Kimse Sana” şarkısını dinlemeye ne dersiniz?
Ülkemiz tarihinde, ne büyük ses sanatçıları yetişmiş ne büyük besteciler… El, kafa, yürek birlikteyken iyi bir dinleyici olmak, iyi bir okur olmak, iyi bir sanatçı olmak mümkün. Sarılalım sanatın güzelliklerine… Anlamlı sözlere, estetik titreşimlere bırakalım ruhumuzu.. Türkülerimizi, şarkılarımızı unutmayalım. Mırıldanalım usul usul…
Yazar Ahmet Cemal, “Giderayak” deneme kitabında sanat eğitimiyle ilgili şunları söyler: “Sanat; dünya, yaşam, ve insan üzerine düşünmenin boyutlarından biridir. Bu durumda, bu boyutu öteki insanlara kazandıracak olanın sanatçının, düşünsel yanı eksik bir eğitim almasına nasıl rıza gösterilebilir?” Emin Ongan Üsküdar Musiki Cemiyeti’ni Türk Musikisi’nin kalbi yapan bu anlayış değil midir?
Türkülü, musiki dolu günleriniz bol olsun…