Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarına başkentlik yapmış olan ve coğrafi konumundan dolayı sık sık kuşatılmış olan İstanbul’da suyun önemi normalden fazla olduğundan dolayı Konstantinopolis’te inşa edilmiş çok sayıda yeraltı su sarnıcının en görkemli ve büyüğü, Bazilika Sarnıcı olarak da bilinen Yerebatan Sarnıcı’dır.
Yerebatan Sarnıcı, Bizans İmparatoru 1. Justinyen döneminde 525-565 yılları arasında inşa edilmiştir. Sarnıcın diğer adı olan “Bazilika Sarnıcı” isminin kökeni, sarnıcın bulunduğu yerde daha önceleri bir bazilikanın olmasıdır.
140 metre uzunluğunda, 70 metre genişliğinde olan Yerebatan Sarnıcı’ndaki 9 metre yüksekliğindeki 336 adet sütunun her biri diğerinden farklıdır. Kiminin yüzeyi düzdür, kimininki pütürlü. Bu sütunlardan doksan sekiz adedinde Korint üslubunda başlıklar vardır ve bu başlıklar oldukça detaylı işçilik eseri olan bezemelere sahiptir. Bir sütun ise diğerleri gibi yuvarlak değil kare şeklindedir. Bir başka sütunda ise tarih öncesi bazı harfler bulunmaktadır. Ancak bütün sütunların ortak özelliği, hepsinin nemli olmasıdır.
Sütunların arasında en ünlü olanları, Medusa kabartmalı kaidelere sahip olan iki sütundur. Medusa, saçları yılan olan ve göz teması kurduğu herkesi taşa çeviren bir Yunan tanrıçasıdır. Yerebatan Sarnıcı’ndaki Medusa kabartmalı kaidelerden birinde Medusa’nın yüzü yan dönmüştür, ötekisinde ise terstir. Herhalde sarnıcın inşası sırasında kaide taşları üzerindeki Medusa kabartmalarına ya dikkat edilmemiş ya da fazla önemsememiştir, öteki halde her iki kabartma da dik konumda olurdu.
Bu Medusa kabartmalarının nereden ve nasıl geldiği tam olarak bilinmese de en yakın cevap şudur: Marmara Adası, bugün olduğu kadar Bizans döneminde de önemli bir mermer üreticisiymiş ve Konstantinopolis’te inşa edilen mermer yapıların inşaat malzemeleri de Marmara Adası’ndaki mermer ocaklarından sağlanırmış. Ancak, mermerleri adadan şehre getiren geminin örneğin bir fırtına sonucu batması ya da denize açılamaması, malzeme sevkiyatı ve buna bağlı olarak da inşaatı sekteye uğratırmış. Bu yüzden, inşaatın zamanında tamamlanabilmesi için depolarda bulunan veya kullanım dışı kalıp yıkılan yapılardan elde edilen mermer yapı elemanlar sarnıcın yapımında kullanırmış. Bu durumda, Medusa kabartmalı iki taş parçasının da eski bir Bizans yapısından çıkarılmış olabileceğini söyleyebiliriz.
Yerebatan’ın diğer bir ünlü sütunu hatta belki de en güzel sütunu ise üzerindeki sütun ise, üzerindeki gözyaşı damlalarını andıran kabartmalardan ötürü “Gözyaşı Sütunu” veya “Ağlayan Sütun “‘dur.
1985-1987 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek ilk kez ziyarete açılan Yerebatan Sarnıcı, en son restorasyonunu 2019-2022 yılları arasında geçirmiştir. İBB’nin, İstanbul’un tarihi ve kültürel belleğini korumak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla kurmuş olduğu İBB Miras tarafından gerçekleştirilen restorasyon çalışmaları ile Yerebatan Sarnıcı, orijinal haline sadık bir şekilde restore edilmenin yanı sıra bir kültür ve sanat merkezine dönüştürülmüş ve 22 Temmuz 2022 tarihinde ziyarete açılmıştır. Bu restorasyon çalışmaları sırasında görüntüyü bozan eski betonarme yürüyüş yolları, ortama uyumlu şeffaf yürüyüş yolları ile değiştirilmiştir. Yeni yürüyüş yollarının seviyesi eskiye göre alçak olduğundan ziyaretçiler sarnıcı daha derinde gezebiliyor. Sarnıcın sarı renkli halojen aydınlatması reostalı olarak belli aralıklarla yanıp sönüyor ve izleyicilere bir “gündüz ve gece” hissi veriyor. Kimi zaman da ışık gösterisi yapılıyor.
Ayrıca, yeni yerleştirilmiş modern sanat eserleri sarnıca renk katmakta. Benim gözüme en çok çarpan, Ali Abayoğlu’nun eseri olan “Denizanası” idi. İsmine rağmen bir değil beş tane olan denizanası figürü, suyun hemen üzerinde havaya yüzüyor gibi görünüyor. Sonuçta hava da su gibi akışkan, değil mi?
Malik Bulut’un “Bağlantı” isimli eseri ise sudan çıkan mermerden yapılmış bir zincirdir. Yerebatan Sarnıcı için tasarlanmış olan zincir, zamanın katmanlarını birleştiren soyut bağları simgelemektedir.
Muzaffer Tuncer’in “İnziva” isimli soğuk dövme metalden eseri, Medusa kabartmalı sütunların yakınındadır ve bu yüzden de oturan bir Medusa figürü biçimindedir. Eserin üzerine doğrultulmuş ışıklandırma sayesinde eserin, kendisinden büyük gölgesi arkadaki duvara düşürülmektedir. Eser, modern insanın dünyanın kaynaklarını tüketirken kendi sonunu da hazırladığı mesajını vermektedir.
Benim gözüme çarpan diğer iki sanat eseri, sudan yükselen dev bir el ile ışıklandırılmış cam yapraklar. Bence yapraktan çok sudan yükselen alevlere benziyorlar.
Bunların yanı sıra çeşitli konser ve sergilere ev sahipliği yapan Yerebatan Sarnıcı artık su değil kültür barındırıyor.