İstanbul'un Baharı ve Çiçekleri

İstanbul'un Baharı ve ÇiçekleriFotoğraf: Feramuz Kaya

Bir şehir düşünün dört mevsimi kendine özel...

Ve bir şehir düşünün ki ortasından deniz geçen;  her sabah güneşi farklı güzellikte doğan, her akşam güneşi farklı batan...

Kendine özgü doğasıyla, bitki örtüsüyle, ağaçlarıyla, insanıyla, kedisiyle, köpeğiyle, martılarıyla, baharı karşılayan çiçeklerinin iç içe geçtiği iyot kokusuyla, dünyanın en özel şehirlerinden biri olan İstanbul'un en güzel mevsimi hangisi diye sorsam, sizler ne cevap verirdiniz acaba?

Benim cevabım, 3 mevsimi geride bırakıp açık ara önde kazanan İlkbahar olurdu.

Tıpkı sonsuzluk, hayat, ölüm ve yeniden doğuş gibi bir döngüyü temsil eden mevsimler gibi;  İstanbul’da yeniden doğuşu temsil eden İlkbaharla özdeşleşmiştir sanki. Bütün canlıların, tabiatın, börtü böceğin, ölü toprağını üstünden atıp silkelendiği bu dönemin başlangıcında şehrin Japon Kiraz ağaçlarıyla baharı karşılaması bir tesadüf olabilir mi?

Yeniden doğuşun simgesi olan ve Sakura Ağacı olarak da bilinen bu ağaçlar, güzellikleri ile adeta görsel bir şölenle İstanbul'da baharı karşılamamıza vesile olurlar.

Şehrini TanıFotoğraf: Alper Baysal

İstanbul’da kışı geride bıraktığımızın müjdecisi olan ve adını ‘mimik’ anlamına gelen Yunanca ‘mimos’ kelimesinden alan bir ağaç ta; ipeksi dokusu, sarı renk ve minik top şeklinde ki çiçekleriyle, Mimoza ağacıdır. İstanbul’un sokak aralarında, parklarında ve Adalar’da çokça bulunan Mimoza ağaçlarıyla ilk karşılaştığımda, her sene aynı kıpırtı olur içimde tarif edemediğim bir duygudur bu. Yaşamın canlılığını, hayatın renklerle güzelleştiğini hatırlatır bana.

Böylesine güzel renklerle, birbirinden farklı dokularıyla, çeşitleriyle insana yaşam coşkusu veren birçok çiçeği, bitkiyi, ağacı içinde barındıran bir şehirde yaşadığımız için çok şanslıyız. Ne güzel değil mi? Hala böylesine yoğun bir nüfusa sahip olup dışardan gelen birinin belki de “Nasıl bir yer burası beton yığını olmuş her yer taş, bina.” diyebileceği bir kentte aslında içine girdikçe görebileceğimiz, yaşadıkça farkına varabileceğimiz muhteşem güzellikleri barındırıyor olması bizlere büyük nimet.

İçinden deniz geçen bir şehir bu diye belirtmiştim yazımın başında. Marmara'nın girişinden Karadeniz'in çıkışına kadar tam 29.9 km'lik bir sahil hattında, İstanbul Boğazı'nı bir tekneyle geçerseniz; karşılıklı her iki yakada size başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz müthiş manzaraları seyir imkanı verir.

Şehrini TanıFotoğraf: Gülen Erendağ

İlk önce sağ tarafta Harem-Salacak arasında; Yalı Boyu'nun Erguvan ağaçlarının devamında Kırmızı Ev karşılar sizi Mor Salkımlar'ın arasında. Üsküdar, Erguvan ve Mor Salkımlar'a ev sahipliği yapan önemli semtlerden biridir.

Sonra Fethi Ahmet Paşa Korusu'nun yeşilliği göz doldurur, derken yavaş yavaş Beylerbeyi'nden sonra yalıların bahçelerinde deniz suyuyla yıkanan ağaçların, bitkilerin arasında Mor Salkımlar, Erguvanlar, yeşil parlak yapraklarının arasında kocaman açmış Manolyalar, Gül İbrişimler, ince uzun gövdelerinin tepesinde yayvan yayılmış dallarıyla diğer ağaçlara yukarıdan bakan Fıstık Çamları, saksılara dikilmiş Sardunyalar ve daha niceleri bizlere el sallar dallarından.

Özellikle Rumeli ve Anadolu Hisarı tarihi dokusu içinde bu görsel şölende ilk sırada önem arz ederler Kanlıca, Vaniköy, Emirgan, Bebek Tarabya, Beykoz, Sarıyer karşılıklı sanki birbiriyle yarış edercesine Ezgi'nin Günlüğü'nün şarkısında ki gibi kulağınıza şu sözleri fısıldar:

Hişt hişt hişt hişt

Hişt hişt hişt hişt

Leylaklar açmış, gördün mü?

Dallardan bahar inmiş, duydun mu?

Karanlıklar içinde bir ışık var

Mor mor mor leylaklar...

Şehrini TanıFotoğraf: Nur Uğur

İstanbul'un bir başka önemli yaşam alanı olan Adalar ise; kent merkezinden bağımsız olarak sanki Akdeniz'in sokaklarında dolaşıyor hissi vererek adeta, kendi doğasına uyum sağlamış, Begonvilleri ile sizi karşılar. Boğaz'ın yalıları arasından gülümseyen Erguvanlar, Adalar’da eski Rum Evleri'nin dış yüzeylerinde sanki geçmiş tarihi sarmalamışçasına siklamen, beyaz, pembe renkleriyle yerini Begonvillere bırakmıştır.

Sözcüklerimi her nerede okuyorsanız şöyle güzelce sırtınızı oturduğunuz yere yaslayıp, kendinizi en çok sevdiğiniz çiçeklerle çevrelendiğiniz Emirgan Korusu gibi harika bir bahçede hayal edin. Dallarında birbiriyle sohbete dalmış kuşlar, bir yandan tatlı tatlı esen rüzgâr, bir yanda insanın aklını başından alacak kadar içinize işleyen çiçeklerin muhteşem kokuları. Gözlerinizi kapatıp hayal edin ve bu bahçeden gelen sevgi enerjisini içinize çekin. Harika değil mi?

Şehrini TanıFotoğraf: Nur Uğur

Ve kollarınızın arasında tuttuğunuz kocaman bir papatya demeti hayal edin yine. Kalbinizden kalbine sevginin aktığı bir yol olsaydı bu demet, kim için uzatırdınız onu?

Metin: Gamze Tuncay

-->